Balkanların Sümbülü: Üsküp — Dijital Seyahatnamem

Elif Erim
7 min readNov 23, 2020

--

Bazı şehirler ne kadar yabancısı olsak da bizi hemşerisi gibi kucaklar. Geçmişte var olmayan bir anı belirir aklımızda. Müzikleri çok tanıdık gelir kulağımıza. Aslında kaybettiğimizi sandığımız bir yarımız oradadır. İşte Üsküp, bize bunu hissettiren şehirlerden biri. Belki de bir dönem orada bulunan atalarımızın izleri bize bu sıcaklığı veriyordur.

Kısaca Üsküp; Makedonya’nın kuzeyinde bulunan ve başkent olma özelliğini taşıyan, ülkenin en büyük şehridir. Geçmişinde yer alan Roma ve Osmanlı izleri mimaride de kendini gösteriyor. Henüz yakın bir tarih sayılabilecek 1991 yılında bağımsızlığını kazanmış Üsküp. Daha detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. Her bir köşesi kartpostal güzelliğinde olan bu şehri sanal olarak gezmeye başlamadan önce her zamanki hatırlatmaları yapmak istiyorum. Gezeceğiniz linkleri açtıktan sonra tam ekran moduna getirmeyi unutmayın. Ayrıca size dizi-filmlerden de tanık gelecek bu veya bu tarz müzikleri açmanızı öneririm. Artık hazırsak başlayabiliriz.

Öncelikle bizi orada bekleyen Türk Çarşısı’nın selamını almadan Üsküp turuna başlamayalım derim. Çarşının hemen karşısında bulunan camii 1463 yapımlı Murat Paşa camii. Bu camiide hala Türkçe vaaz geleneği devam etmekte. Konuya Türklerden girmişken size bildiğimiz bir şarkının hikayesinden bahsedeceğim ve hikayenin geçtiği yerleri gezeceğiz.

Mavrova’dan Aldım Sümbül

İşte şarkılara destan olan meşhur Mavrova’ya hoş geldiniz. Mavrova, Üsküp’ün merkezinde değil, fakat sadece 1,5 saat uzaklıkta bir köy. Heidi’nin köyünü andıran harika bir yer burası. Mavrova Köyüne gelip de dağ evine misafir olmadan olmaz. Misafirperverliklerini sanal dahi hissedeceğiniz harika bir dağ evini gezeceğiz şimdi. Üst katta yataklarınız hazır, benden söylemesi. Bahçedeki odunların mükemmel dizilimini de inceledikten sonra biraz Mavrova Gölü’nün yanına inelim. St. Nikola kilisesinin de bulunduğu büyük bir arazide manzaranın keyfini çıkarın. Fakat fazla oyalanmayın, çünkü daha büyüleneceğiniz çok fazla manzara var Üsküp’te. Fakat ne Mavro’daki sümbülü görebildim ne de nohutları. Bir de diğer şarkıyı keşfedelim bakalım, “Vardar Ovası”. Şarkının ana kaynağı olan Makedonya’yı baştan başa saran büyük Vardar Ovası nerede bitiyor diye düşünüp, teknolojinin de nimetleriyle, gerçekte saatler sürecek o ovayı takip ederek sonuna ulaştım. Herkese hitap etmeyecek bir merak olsa da bu büyük ovayı gezmek ve özellikle de ‘ne kadar büyük olabilir ki’ diyenlerdenseniz buyurun birlikte keşfedelim. Sıra geldi şarkının hikayesine.

Zamanda Yolculuk

Biraz zamanda yolculuk yapıyoruz ve 1371 yılına gidiyoruz. Bu tarih I. Murat döneminde Osmanlı’nın Üsküp’ü kuşatmasına dayanıyor. Kuşatma sırasında civar köylerden ve kasabalardan halk Osmanlı’ya sığınmak için ovaya akın etmişler. Bir kız da yine sığınacak bir yer ararken, Çandarlı Halil Paşa ile karşılaşmışlar. Halil Paşa kızı otağına alarak onu el üstünde tutmuş ve savaş kazanıldıktan sonra kız da Çandarlı Halil Paşa ile birlikte dönmüşler. Her ne kadar kız paşayı çok sevse de sürekli memleket hasreti çekmiş. Bu şarkı da o genç kızın vatan hasretini anlatmak amacıyla o dönemler anonim biri tarafından yazılmış. Şimdilerde eğlenerek dinlenilen bu şarkı bir zamanlar hasretliğin şarkısıymış.

Şehrin Asırlık Simgesi: Taş Köprü

Vardar nehri üzerinde bulunan köprü 1469 yılında Osmanlı tarafından yaptırılmıştır. II. Mehmet döneminde yapılmış olup, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü olarak da anılmaktadır. Tarihinde birçok badireler atlatan köprü II. Dünya Savaşı’nda, 1944 yılında köprüye yerleştirilen bombaları Üsküp’ün kurtarılmasıyla sökmüşler. Böylece Üsküp’le birlikte köprü de kurtulmuş olmuş. Taş Köprüyü yakından inceleyebilir ya da köprünün üzerinden Üsküp’ün akşam manzarasını seyredebilirsiniz. Taş Köprü’den bir sonraki köprü ise Sanat Köprüsü. Köprü gerçekten adı gibi sanatsal. Üzerinde baştan başa sıralanan heykeller, köprünün diğer ucunda bulunan Arkeoloji Müzesi’nin muhteşem mimarı ile bütünleşince, köprü turistler için fotoğraf stüdyosu haline dönüşüyor. Köprünün bir tarafı Makedonya Devlet Opera ve Balesi’ne bakıyor diğer tarafı ise Makedonya Meydanı’na bakıyor.

Müze Demişken

Eski Üsküp Çarşı’sında bulunan Eski Çarşı Müzesi’ni buradan gezebilirsiniz. Bir diğer müze olan Üsküp Şehri Müzesi’nde M.Ö. 3000 yılından itibaren tarihe tanıklık edebilirsiniz. Son müze ise Holokost döneminden, biraz hüzün barındıran bir müze. 10–11 Mart 1943'de Bulgarlar tarafından Hitler’in emriyle Makedonya’dan Polonya’daki Treblinka kampına sürülen ve burada gaz odalarında boğulan Makedon Yahudileri anısına yapılmış.

Paylaşılamayan İyilik Meleği: Rahibe Teresa

Üsküp’ün Osmanlı himayesinde olduğu 1910 yılında dünyaya gelmiş Rahibe Teresa. Fakat doğup büyüdüğü Üsküp’ün vatandaşı olarak hissetse de her zaman dünyaya ait olduğunu söylemiş. Gerçekten de onu herkes sahiplenmiş ve birçok ödülle onurlandırmış. Yardımseverlikleri sonucu 1979 Nobel Barış Ödülü’nün sahibi olmuş. 2016'da da Vatikan’ın Aziz Petrus Meydanı’nda, Papa Franciscus tarafından azize mertebesine yükseltilmiş. Arnavut soyundan gelip, Üsküp’te doğan Teresa yaşamının büyük bir bölümünü Hindistan’da devam ettirince ölümünden sonra ülkelerin onu sahiplenmesi de bir karmaşa yaratmış. Rahibe Teresa’nın anıt evinin içini buradan gezebilirsiniz.

Rahibe Teresa ile

Heyecan Zamanı

Yavaş yavaş heyecanlanabilirsiniz. Çünkü muhteşem manzaraların olduğu bölgeye yaklaştık. Tabii ki de Matka Kanyonu’na. Burada her kelimenin ardına ‘muhteşem’ ekleyesim var. Çünkü güzelliğini anlatacak başka kelime bulamıyorum. Bu büyüleyici (ve buldum:) yapıyı detaylıca gezmenizi öneriyorum. Özellikle burada kendinizi sanal seyahatin tadını çıkarmaya bırakın. Ben de arkadaki fon müziğim eşliğinde burada çok uzun vakit geçirdim. Sonbahardaki şu mükemmel manzarasına bakar mısınız, büyülenmemek elde değil. İnsanın bulunduğu her yerde ibadethane de bulunur teziyle Matka Kanyonu’nda bulunan, içerisindeki freskleriyle büyüleyen bir kiliseye gidiyoruz şimdide. Manzarasına doyamayacağınız yine Matka Kanyonu’nda yer alan şu bölüme de mutlaka bakın derin. İçinizden o kanolara binip kürek çekmek isteğini bir süreliğine yok edin ya da bulunduğunuz şehirde en yakın kanoya binebileceğiniz bir yere gidin. Fakat nereye giderseniz gidin, bir gün mutlaka Matka Kanyonu’na da gidin. Biraz iddialı konuşacağım ama Üsküp’te en beğendiğim doğal şaheser burası oldu diyebilirim.

Köy Turuna Devam

Üsküp’teki köyler o kadar güzel ki hangisinde yaşamak istersiniz diye tercih sunsalar muhtemelen siz de benim gibi kararsız kalırsınız. Köyün plajı değil de, plajın köyü var diyebileceğimiz bir yerdeyiz. Prespa köyünde yer alan o kocaman plajda gezinirken güneşi ve suyu vücudunuzda hissedeceksiniz. Hareket eden imleçlere tıklayarak da sahile inebilir ve manzaraya bu sefer de aşağıdan tanık olabilirsiniz. Oradan Radozda köyüne atlıyorum. Burada da mavinin yeşille aşkına tanık olacaksınız. Mavi deniz ve yeşil yosunlar ancak bu kadar güzel görünebilir kuşbakışı.

Makedonya Köyü

Milenyum Haçı

Kuşbakışı demişken şehir merkezinden görünen, 2002 yılında yapılan Milenyum Haç ‘ını da ziyaret edebilirsiniz. Teleferik ile ulaşılan, muhteşem güzellikteki şehre kuş bakışı bakabilmeniz mümkün. Vodno Dağı’nda bulunan bu büyük yapı 66 metre uzunluğunda. Haç, Makedonya bölgesinde Hristiyanlığın 2000'inci yılına istinaden hazırlanmıştır.

Üsküp de Ne Yenir?

Çoğu seyahat yazılarında olduğu gibi bizde yiyecek önerileri vermek ve onları tatmanızı isteriz. Sanal gezdiğimiz için yiyecek konusu ne kadar sıkıntı olsa da Üsküp için bu sorunu Türkiye’de bir nebze çözebiliriz. Nasıl mı?

Bir süredir Türkiye’de çok yaygın olan ve sevilen bir tatlı olan Triliçe aslında bir Üsküp tatlısıdır. Bu sebeple Üsküp’e dair bir yiyecek tatmak isterseniz en yakın pastanenizden veya internetten tatlınızı sipariş edebilirsiniz. Hatta artık evde dahi yapılabiliyor, tercih size kalmış. Gelelim diğer yiyeceğe. Simitpoğaça. Bizdeki gibi ikisini ayrı düşünmeyin. Ben küçükken babam Üsküp’lü bir fırından alırdı Simitpoğaça’yı. Daha sonra adam dükkanı kapattı fakat bizim ağız tadımız onu arar olunca da babam evde çakma Simitpoğaça yaptı ve tabii ki tadı gayet benzedi. Tarifi verecek olursam, sandviç ekmeğinin içinde tuzsuz kıyılmış börek. Yani içinde ne simit var ne poğaça, fakat tadı leziz. Marketlerde satılan sandviç ekmeklerinin içine küt böreği olarak satılan ve üstüne sonradan pudra şekeri konularak yenen tuzsuz böreği de şeker koymadan sade hali ile yiyerek de benzer bir tada erişebilirsiniz. Bunun haricinde bulunduğunuz şehirde Üsküp Simitpoğaça satan yer olup olmadığına da internet üzerinden bakabilirsiniz, çünkü az da olsa satılan yerler var.

Hazır yemekten girmişken de sizi içinin çok otantik olduğu bir restorana sanal tura çıkarmak istiyorum. Old City House olarak geçen bu restoranı detaylıca gezerek Üsküp restoranları hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz.

Kaybolan Şehir

İstanbul hayranı, çok sevdiğimiz bir şairimiz de Üsküplü: Yahya Kemal Beyatlı. 1884 yılında Üsküp’te doğan şair daha sonraları memleketi için “Kendi Gök Kubbemiz” kitabında “ Kaybolan Şehir “ isimli bir şiir yazmış. Bu şiirde şair, Bursa ile Üsküp’ü birbirine benzetmektedir. Ayrıca memleketine hasretliğini de bu şiirde dile getirmiştir.

Daha Fazla

Görmeden geçmeyelim dediğimiz bir kaç kısa ama önemli yapıya götüreceğim sizi. İlki Üsküp Kalesi. Şehirlerin olmazsa olmazlarından olan kale turumuzu da tamamladıysak oradan 16. yüzyılda yapılan İsa’nın Yükselişi Kilisesi’ne geçelim. Bir başka Türk eseri ise 1539 yılında Osmanlı uç beyi İshak Bey tarafından yaptırılan Alaca camii. Caminin dış duvarını kaplayan sanat eseri görülmeye değer. Biraz daha Üsküp’ün dışına, köylerine doğru çıkıyoruz. Öncelikle St. John the Baptiste Manastırından Mavrova Milli Parkı’nın manzarası eşliğinde manastırın tüm bölümlerini gezebilirsiniz. Makedonya’yı çok sevdim, daha fazla gezeyim derseniz buyurun. Detaylı Üsküp turu için de buradan ulaşabilirsiniz.

Bonus

Bay of Bones/ Yüzen Şehir

Yanlış okumadınız, bu şehir gerçekten de yüzüyor. Makedonya’nın Ohrid şehrine yakın bu küçük şehir suyun üzerine yapılmış. Şuan içinde yaşayan yok, müze olarak kullanılıyor. Arkeolojik kazı çalışmaları sırasında çıkan bu yerleşim yeri Tunç Çağı’nın sonu, Demir Çağı’nın başındaki dönemde kullanılmış. 1997–2005 yıllarında bulunduktan sonra 2008 yılında açılışı yapılmış. Su üzerindeki müzeyi gezebileceğiniz gibi su altına dalış da yapabilirsiniz. Su altındaki arkeolojik çalışmalar ve suyun berraklığı da ayrı büyüleyici. Yüzen şehre buradan ulaşabilirsiniz.

Bay of Bones

Gezmekten çok zevk aldığım bir ülke oldu Üsküp. Umarım sizler için de öyle olmuştur. Görüş ve önerilerinizi bize iletişim formundan yazarsanız, gelişimimize çok etkiniz olacaktır. Şimdiden teşekkür ederiz.

Evrenin gezmemize izin verdiği güzel zamanlarda buluşmak dileği ile.

Originally published at https://www.eliferim.com on November 23, 2020.

--

--